25 Mayıs 2010 Salı

YALNIZLIK,YABANCILIK VE DİL ÜZERİNE BİR ROMAN...



 Araf /Elif Şafak Nisan 2004 Metis yayınları
 Özgün adı: The Saint of Incipient Insanities 

Bilindiği gibi, yazar kitabı İngilizce olarak kaleme almış, sonrasında Aslı Biçen tercüme etmiş. Neden bu  yolu denediğini bir röportajında 
"Birincil neden hikayenin kafamda, zihnimde, kimyamda İngilizce şekillenmiş olması. Ne zaman ki İngilizce rüya görmeye başladım, İngilizce yazmaya başladım. Tıpkı çocukluğumda İspanya'da yaşarken İspanyolca yazdığım gibi. Ancak ve ancak dilin içinde yaşıyorsanız ve dil de sizin içinizde yaşıyorsa o dilde edebiyat yazabilirsiniz. Yoksa hadi şimdi de İngilizce yazayım diye yazamazsınız. Benim için İngilizce yazmaya başlamak büyük bir riskti. Bildiğim sulardan çıkıp, bilmediğim sulara girdim. Ama roman sürükledi bu yöne, ben de o riski aldım." diye izah ediyor.

Kitapta ne tek bir ana karakter ne de tek bir hikaye var.  Hayatları Amerika'da kesişen  bir grup gencin; Ömer, Abed, Piyu, Gail nam-ı diğer Zarpandit, Debra Ellen Thompson, Alegre ve çevrelerinde oluşan birbirleriyle bağlantılı, içiçe geçmiş hikayelerinden oluşuyor. Romanın Ömer ve Gail ile sonlandırılmasından anlaşılacağı üzere, yazar bu ikilinin hikayesine biraz topril geçmiş. Göçmenlik, yabancılaşma, aidiyet duygusu, din kavramı; eşyaların, nesnelerin, hayvanların,insanların isimleri uzerine vurgu yapıyor. Kullanılan soyut ve somut motifler temayı destekliyor.

Karakterlerin hemen hepsinde kendileriyle özdeşleşmiş birer takıntı var. Müslüman olmasına rağmen alkol ve sigara bağımlısı, kadın düşkünü Ömer; Ömer gibi müslüman olan, kabuslarla bölünen uykularına rağmen, geceleri sürekli korku filmi izleyen Abed; utangaç, dinine bağlı bir hristiyan olan, balık etli Piyu (Nedense Piyu'nun her adı geçtiğinde gözümde Lost'taki Hurley canlanıveriyor.) ve bulimia hastası olmasına rağmen ironik şekilde leziz yemekler döktüren Alegre; Zarpandit'ten Gaillik'e sancılı bir süreç geçiren, n kere intihara teşebbüs eden Gail; adının 'Debra Ellen Thompson' bütünlüğünü bozanlara öfkeli, muz ve çikolata düşkünü Debra...

"Araf" Elif Şafak'ın eserlerinde çok sık kullandığı bir kelimeyken, bu kez kitap adı olarak seçmesi, belki de, "araf"a yüklediği farklı anlamları ya da esas yüklediği anlamı farketmemizi sağlatmaktır.

Biraz da kitabın benim halet-i ruhiyem üzerindeki etkilerinden söz edelim. Araf'la , ilişkimin yolunda gitmediği bir dönemde tanışmıştım. Açıkcası kendimden uzaklaşmak için okuyordum, başkasının hikayesinde kendi hikayeni unutmak....Ömer'de tanıdığım bir çok kişiye rastladım. Tekrar kendi hikayeme döndüm. Sonra tekrar Ömer'in hikayesine...

"Aşık olmak sevgilinin isimlerini kendine mal etmektir, aşkın bitmesi ise isimlerin iadesi. İsimler insanların varoluş kalelerine uzanan köprülerdir. Birinin adını öğrenmek varoluşunun yarısını ele geçirmektir, gerisi parçalar ve ayrıntılardan ibarettir." tespiti Ursula K Le Guin'in "kim bir adamin ismini biliyorsa, onun hayatını avuçlarinin içinde tutuyor demektir" cümlesini hatırlattı bana.

Ömer'e uygulanan ev arkadaşı seçme testi var ki, bunu gerçek hayatta da uygulayabilrsiniz diyorum. Benim öğrencilik yıllarım ailemin yanında geçti. Nasıl bir duygudur bilmem ama bunu yaşamış olsaydım testteki gibi sorular hazırlardım ev arkadaşımı seçmek için sanırım. Test biraz uzun olduğu için yazamayacağım. Copy paste için Google'da arattım, bulamadım. Merak edenler, kitabı alıp okuduklarında meraklarını giderirler.

Kitapta sık sık kelime tekrarı olmasını, İngilizce'den çevrilmiş olmasının yarattığı sıkıntıya bağlayabiliriz. Ömer karakterinin klasik Türk yaşayış tarzına uygun olarak resmedilmemiş olması ve anlatılan sorumluluktan uzak hayat tarzının bir doktora öğrencisinin başından geçmiş olmasını, romanı realiteden uzaklaştıran unsurlar olarak görebiliriz.

Ömer'in içinde bulunduğu ruh halini yansıtan şarkılar dinlemesi olaya dahil olmamızı sağlıyor. Zaman mefhumunun olmaması,
zamanı, dinlediği şarkılara göre ölçmesi de dikkat çeken başka bir ayrıntı .Yazarın yani Ömer'in seçtiği şarkılar okuyucuya o anki atmosferi yaşatıyor. Kitabı henüz okumayanlara önerim, önce şarkıyı dinleyin sonra kaldığınız yerden okumaya devam edin.

İşte Araf'ın Soundtrack'ı tadında, Ömer'in playlisti:

as i sat sadly by her side
born to be wild
it's alright ma i am only bleeding
made of stone
save me from my hand
where is my mind
i'm afraid of americans
paths that cross
open up
hits from the bong
mansions of the gods
coffee and cigarettes
stupid man
stuck in america
i kissed a drunk girl
i’m deranged
sex o'colock
like caesar needs a brutus
how much reality can you take
i want to get high
better things
out of the void
it takes blood and guts
dont fight it feel it
somebody put something in my drink
what difference does it make
only you
something else
suicide is painless
amnesia
home is anywhere
you can be replaced
bleed for me
this mess we are in
gimme danger

17 Mayıs 2010 Pazartesi

EVET,OTOKONTROL OLAYINI BAZEN ABARTIYORUM.

Bu yüzden yeni tanıştığım insanlarda, genellikle; çekingen, hayat hakkında fazla tecrübesi olmayan, az konuşan biri izlenimi uyandırıyormuşum. Hatta bu durum facebook,twitter profillerimdeki "Esra" algısına bile yansımış.(Ne yani bu algıyı değiştirmek için antik kuntik gruplara üye olup bungee jumping yaparken çekilmiş fotoğraflarımı mı koymalıyım? Tanımak için biraz  çaba harcasanız diyorum).Çok kez duymuşumdur "yahu biz seni blah blah blah sanmıştık sen aslında hedehödöymüşsün ." 

Biraz düşündüm. Esas sıkıntımın, yeni tanıştığım- er kişi, hatun kişi hiç farketmez- kişiyle kurulan iletişimde potansiyelimi ortaya koyamamama neden olan otokontrol illeti olduğunu farkettim. Misal, dating aşamasındaki ısınma turlarının kilit noktasıdır kişisel beğeniler,hobiler,uğraşlar...Taraflar birbirlerine, bir nevi, cvlerini takdim eder. Biriyle tanışmıştım. Kaş göz yerinde, maşallah pek de zeki. Ona beni soracak olsanız bilmukabele der. Birbirimizi tanımaya çalışıyoruz.

-Ne dinlersin?
diye sordu.
-Ne zaman şimdi mi? 
dedim. (saçmaladım,farkettim.)
-Yok,genel.
 dedi.
-Hee iyi.
 dedim.
-Ee? dedi. 
(içsesim lan şimdi Radiohead desem depresif olduğumu düşünür dedi.)
Benden önce 
-Radiohead hastasıyım.
diye lafa girdi. 

O an  rahatladım. Sonra bir yere gittik. Creep'i canlı çalıyorlar, bende deli gibi eşlik etme isteği. Ama yok, hafif hafif dudaklarımı kımıldatmak dışında pek bir şey yapmıyorum..Kelimeleri yanlış telaffuz ederim belki, neme lazım. Baktım bizimki "i don't belong here" diye höykürüyor. O an kendimi oraya ait değil gibi hissettim. Kendini açık etmeme, gizleme dürtüsü zamanla üşenme eylemine dönüştü. Artık bir şey sorduğunda verilebilecek en kestirme yanıtlarla geçiştiriyordum. Vee müstakbel sevgili halihazırda datein gözünde, artık müzik zevki gelişmemiş, ingilizce bilmeyen, hayattan bi b.k anlamayan biri olmuştum.

Şu yazıyı yazarken bile otokontrol denen meret beni rahat bırakmıyor. Şarkıdaki gibi "lose my control" diye bağırmak istiyorum,olmuyor.Öyle ya insan bu, bir saati bir saatine uymaz. Tamam, tümdengelim yapalım. Bir saati bir saatine uymayan benim. Ağız dolusu küfür etmek istiyorum bazen, ama ne oluyor? Çocuğu küfür ettiğinde ağzına biber sürmekle tehdit bi anne gibi yine dikiliveriyor karşıma.


Uzmanlar diyormuş ki bu durumdan kurtulmak için kendinizi karşınıza oturtup sorgulayın. Kendinize dışardan bakmaya çalışın, kendinizi elştirmekten korkmayın. Sesimi kaydedip dinlediğimde bile iki dakika kendime tahammül edemezken nasıl olacak o iş? Eminim Freud'un buna uygun bir  açıklaması vardır dedim, aradım, aramaya inandım ama bulamadım.

14 Mayıs 2010 Cuma

DUBLÖRÜN DİLEMMASI'NDAN AFORİZMALAR


Murat Menteş'in 2005, İletişim Yayınları'ndan çıkan kitabı Dublörun Dilemması başta adıyla dikkatinizi çekiyor.Murat Arlı'ya ait olan, ilginç kapak tasarımı da cabası. Yazarın böyle bir iddiası olmamasına rağmen, kitap ilk cümlesinden itibaren "ben farklıyım, oku ve gör" diyor. Hayal gücünü zorlayan benzetmeleri, zeka kokan esprileri- bence ortaüstü zekaya hitap ediyor- ve durum tespitleri sayesinde bir anda kendinizi elinize kalem almış, cümlelerin altını çizerken buluyorsunuz.


'İtiraf etmeliyim ki aziz okur, benim ömrüm, her birini gebertmek istediğim insanlarla aramdaki buzdağlarını eritmeye çalışmakla geçiyor.''

"Karşılaştığımız herkes, biz beğenelim beğenmeyelim, bizi icad eder."

"Hayatta her şeyi elde etmekten başka şeyler de olmalı."

"Bir sözün doğruluğu ile inandırıcılığı arasında hiç bir bağlantı yoktur."

"Falcı, müşterisinin göremediği bir şeyi görebilen kişidir: Onun bir budala olduğunu."[Ambrose Gwinnett Bierce]

"Gençler olmayacak şeylere heveslenirler, yaşlılarsa hiç vuku bulmamış şeyleri hatırlarlar." [Hector Hugh Munro, Saki- Kaderin tazıları]

"Hayat maliyetleri karşılamayan bir iştir." [Arthur Schopenhauer]

"Kötü kadınlar bunaltır, iyi kadınlar sıkar." [Oscar Wilde]

“Dilara, sana öylesine kesin, mutlak, sabit, bitimsiz, sarsılmaz, değişmez … Bir aşkla bağlıyım ki, bu beni basit bir adam yapıyor.”

“Dilara Dilemma bembeyaz bir gülün dumanı gibi incecik. Kafamın içinin boşaldığını ve kalbimin büyüyerek tüm gövdemi kapladığını hissediyorum.

“Hayatının geri kalanını birisiyle birlikte geçirmek istediğini anladığın zaman, hayatının geri kalanının bir an önce başlamasını dilersin.”

“Aşk insanın kendinden geçmesi şartına bağlı değil midir?"

"... zira 'ilk an' ne kadar kalıcıysa, masumiyet de o kadar kalıcıdır.''

''...asla dakik olmadım ve sırf bu yüzden uzadıkça uzayan dostluklarım var.''

"karsılastığımız herkes, biz beğenelim beğenmeyelim, bizi icat eder."

"...yaptığınızı bir budalanın bunu sizden beklediğini düşündüğünüz için yapıyorsanız, onun sizden bunları beklemesi de, sizin onun bunları beklediğini umduğunuzu sanmasından ileri geliyorsa, herkes istemediği bir şeyi yapıyor demektir. O zaman ortaya hakikaten budalaca bir durum çıkar."

"...aşk, insanın şahsiyetini pekiştirir. Çünkü hayatın manası aşk bohçasında gelen bir hediyedir. Mevcudiyetinin hakkını vermek, hiç değilse mazeretini bulmak isteyen insan yalnızca aşka müracaat edebilir."

"Bir erkeğin hayatında birçok kapıya uyan anahtar kelimeler vardır."

"Bir erkeğin hayatında teselliyi martavalda bulduğu anlar vardır."

"Bir erkeğin hayatında ilkel duygularla modern silahlara yöneldiği anlar vardır."

"Bir erkeğin hayatında, yenilgiyi kabul eder gibi yaparak zaferlere ulaştığı anlar vardır."

DUMAN DEMİŞKEN :)

ODTÜ'DEN DUMAN GEÇTİ


Duman, geçtiğimiz çarşamba Spring Fest'10 kapsamında Odtü'yü şenlendirdi. Odtü'nün meşhur Devrim stadyumunun ambiyansından mıdır yoksa Kaan'ın şarkı söylerken yüzünde oluşan her türlü mimik ve ifadesini okuyabilecek kadar sahneye yakın olduğumdan mıdır bilmem, çok etkilendim. İşte bunlar da çoşmuş gençliğin dirsek darbelerine maruz kalma pahasına çekilmiş birkaç fotoğraf


11 Mayıs 2010 Salı

BETTER THINGS

Bloguma adını veren parça Massive Attack'tan geliyor: Better things ;)
http://www.youtube.com/watch?v=17rElZDlCVU

HADİ BAŞLAYALIM!

Efendiiim facebook, twitter, friendfeed gibi sosyal paylaşım ağları bana artık yetmez olunca bir şeyler yapmak lazım diye düşündüm. Günün birinde bloguma rastladığınızda, umarım siz de iyi ki yapmış diye düşünürsünüz.